mal ~ مال
Yeni Türkçe Kamus - mal ~ مال maddesi. Sayfa: 673 - Sira: 17
Yeni Türkçe Kamus, 1928 yılında hazırlanmış Raif Necdet Kestelli Sözlüğü; mal maddesi. osmanlıcada mal ne demek, mal anlamı manası, mal osmanlıca nasıl yazılır. Osmanlıca sözlükte mal hakkında bilgi. Arapça mal ne demek. Arapça osmanlıca sözlük. Farsçada mal anlamı
Yeni Türkçe Kamus - مال mal ne demek. osmanlıca yazılışı anlamı manası..
mal ~ مال güncel sözlüklerde anlamı:
MAL ::: Fık: Bir kimsenin tasarrufunda bulunan kıymetli, lüzumlu şey. (Varlık, servet, para, ticaret eşyası gibi.)
MAL ::: f. "Süren, sürülen, sarılan, takılan" anlamlarıyla terkibler yapılmada kullanılır. (Meselâ: Pâymal: Ayak altında çiğnenen)
"); -mal ::: (f. s.) : "süren, sürülen; takılan, sarılan" mânâlariyle terkipler yapar. Rû-mâl : yüz süren. Pâv-mâl : üzerine ayak sürülen, ayak altında çiğnenen.
mâl ::: (a. i. c. : emval) : 1) bir kimsenin tasarrufu altında bulunan değerli ve gerekli şey. 2) varlık, servet. 3) para, nakit, gelir. 4) tüccar eşyası. Beyt-ül-mâl : [Tanzîmat'tan önce] devlet hazînesi; . [Tanzimat'tan sonra] şeriat mahkemelerinde mirasçıları bulunmıyan ölmüş kimselere âit malların hesabı görülen dâire. Re's-ül-mâl : ana para. (bkz. : sermâye).
mâl defterdarı ::: [Tanzîmat'tan önce] devlet mâliyesi işleriyle uğraşan kimse.
mâl-i cizye ::: arazîden alınan haraç.
mâl-i gaybî ::: sahibi çıkmıyan, bulunmuş mal.
mâl-i gayr-i mütekavvim ::: huk. [eskiden] in-tifâı mübâh olmıyan veya mubah olup ta ihraz edilmemiş olan mal. Meselâ : [şarap mal ise de Müslümanlara göre onunla intifa mubah olmadığından mütekavvim değildir. Lâkin dinlerince is-tîmâli mubah olanlara nazaran mütekavvimdir]
mâl-ı Karun ::: mec. çok zengin.
mâl-i menkul ::: nakledilebilen, taşınabilen mal [bina ve arazîden maada]
mâl-i mütekavvim ::: huk. [eskiden] iki mânâda kullanılır : biri intifâı mubah olan şeydir, diğeri mâl-i muhrez demektir. Meselâ : [denizde iken balık gayri mütekavvim olup, tutmak ile ihraz olundukta mâl-i mütekavvim olur. Keza, şıra ile intifa mubah olduğundan mül-i mütekavvimdir]
mâl-i keşûfiyye ::: Mısır'da mansıp almak için kâşifler tarafından valilere verilip Mısır hazînesi arasında, cep harçlığı olarak, pâdişâha gönderilen paralar.
mâl-i mugtenemât ::: vurulan urbandan ele geçen hayvan ve sâirenin bedeli.
mâl-i mukabele ::: tar. timarlardan hâsıl olan gelirler.
mâl-i mukayyed ::: mukataalarla malikânelerin defterlerde yazılı gelirleri.
mâl-i mîrî ::: mîrî'ye, hükümete lit olan mal.
mâl-ı nâtık ::: canlı mal, at, deve, katır gibi dört ayaklı hayvanlar.
mâl-i sâmit ::: cansız mal.
mâl-i uhrevî ::: âhiret için kazanılan sevap.
mâl kalemi ::: mâliye dâiresi.
mâl müdürü ::: kaza mâliye me'muru.
mal sandığı ::: devlet geliri sandığı, vezne.
mâl ::: bir kimsenin eli altında bulunan değerli şey.
MaL ::: Allahü teâlâ bir kuluna mal ve ilim verir, bu kul da; haramlardan kaçınır, akrabâsını sevindirir, malından hakkı olanları bilip verirse, Cennet'in yüksek derecesine kavuşur. (Hadîs-i şerîf-Et-Tergîb vet-Terhîb)
Mal ve şöhret hırsının insana zarârı, koyun sürüsüne giren iki aç kurdun zarârından daha çoktur. (Hadîs-i şerîf-Mârifetnâme)
Âhir zamanda dînin korunması, mal ile olacaktır. (Hadîs-i şerîf-Tasvîr-i Ahlâk)
Kur'ân-ı kerîmde zemmedilen yâni kötü denilen dünyâ; haramlar ve mekrûhlardır. Mal, kötülenmemiştir. Çünkü cenâb-ı Hak, mala hayr adını vermektedir. Malın, Allah yolunda harcananı güzeldir. Hazret-i İbrâhim'in çok malı vardı. Yalnız yarım milyonu sığır olmak üzere davarları, ova ve vâdileri dolduruyordu. (Ahmed Fârûkî)
Malı zarardan korumanın ilâcı, zekât vermektir. (İmâm-ı Rabbânî)
Mal, mevkî peşinde koşanlardan hiçbiri murâdına (isteğine) kavuşamamıştır. Malı, hayr için isteyen ve hayırlı işlerde kullanan, râhata, huzûra kavuşmuştur. Mal, bir deryâya benzer, çok kimse bu denizde boğulmuştur. (Muhammed Hâdimî)
İnsanın izzeti (şerefi), îmân ve mârifet (Allahü teâlâyı bilme, tanıma) iledir. Mal ve mevkî ile değildir. (Muhammed Ma'sûm)
Mal, para peşinde koşmak, Allahü teâlânın emirlerini unutturursa, bundan büyük felâket olmaz. (Muhammed Hâdimî)
Hanım, çocuklar, mal ve mülk; Allahü teâlânın emânetleridir. Emânetlerini dilediği (istediği) zaman alır. (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî)
Senden daha çok malı ve parası olan kimseyi kıskanma!O, malına ve parasına hasretle ölür. İbâdeti ve tâati çok olan kimselere gıpta et yâni onlar gibi ibâdet etmeyi iste. Yaşayanlar da sonunda ölecekleri için, onların dünyâlıklarına özenmeye değmez. (İmâm-ı Şâfiî)
Malı helâlden kazanırsan suâli; haramdan kazanırsan cezâsı vardır. (İmâm-ı Rabbânî)
Mal :::
- Bir kimsenin, bir tüzel kişinin mülkiyeti altında bulunan, taşınır veya taşınmaz varlıkların bütünü
Örnek: Mal vardı, mülk vardı. At vardı, araba vardı. Ö. Seyfettin - Büyükbaş hayvan
Örnek: Boz atlar yağız değildi, artık; mallar erimiş, zayıflamıştı. N. Araz - Alınıp satılabilen her türlü ticaret eşyası, tüccar malı, emtia.
- Bayağı, aşağılık, kötü kimse
Örnek: İyi bir mal olsa buraya gönderirler miydi? R. H. Karay - Esrar.
- Orospu.
- İnsan gereksinimlerini doğrudan veya dolaylı olarak karşılama özelliğine sahip her türlü nesne.
meâl ::: anlam
mâl ::: para , servet
mal ::: mal
mal ::: servet
-mal ::: (f. s.) süren, sürülen; takılan, sarılan
Mal ::: Hakikî veya hükmî bi kimsenin mülkiyeti altında bulunan, taşınır veya taşınmaz varlıkların bütünü (Varlık, servet, para, ticaret eşyası gibi.)
mal ::: esrar, orospu, varlık
MAL :::